Sağlık raporu almak üzere hastaneye giden 45 yaşındaki Murat Yılmaz, kayıtlarında "ölü" olarak görünce büyük bir şok yaşadı. Bu olayın ardından yaşadığı karmaşık süreç, Yılmaz'ın hem kişisel yaşamını hem de ruhsal sağlığını derinden etkiledi. Şu anda, yedi yıl boyunca sistemde ölü olarak görülen bir adamın gerçek hayattaki mücadelesini sizler için derledik.
Murat Yılmaz, İstanbul'da yaşayan bir inşaat işçisi. Sağlık kontrollerinin düzenli yapılmasının önemini vurgulayan Yılmaz, günlük yaşamında sık sık doktora gitmeye dikkat ediyor. Ancak bu son gidişi, beklenmedik bir durumla karşılaşmasına vesile oldu. Hastaneye gittiğinde, sağlık raporu almak için gerekli olan belgeleri tamamladığında, sistemdeki kayıtların onu "ölü" gösterdiğini öğrenmesiyle hayatının sarsıcı bir dönemi başlamış oldu. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Yılmaz, birkaç dakikalık bir düşünceden sonra hastane yöneticisiyle görüşmeye karar verdi.
Hastanede yapılan incelemelerde Yılmaz'ın gerçekten hayatta olduğu, ancak bir hata sonucu sistemi yanlış bilgilerle doldurulduğu ortaya çıktı. Ancak bu durum, Yılmaz'ın sadece birkaç saat içinde yaşamını kabusa çevirdi. Sosyal güvenlik sisteminde "ölü" olarak kaydedilmenin getirdiği maddi ve manevi zorluklar, Yılmaz ve ailesi üzerinde büyük bir yük oluşturdu.
Hastaneden ayrıldıktan sonra Yılmaz, devlete ait sosyal güvenlik kurumuna hemen başvurdu. Burada da benzer bir durumla karşılaşınca, hem kendi kimliğini ispat etmek hem de doğrulama yapmak için çeşitli belgeleri toplamak zorunda kaldı. Yıllar önce kaydedilen herhangi bir ölüm belgesi ya da sahte belge var mıydı sorusu, Yılmaz’ın hayatında yeni bir kapıyı araladı. Ailesinin geçmişine dair birçok detayı gün yüzüne çıkartmaya yönelik bir sorgulama süreci başladı.
Yılmaz, benzer sorunları yaşayan başka kişilerin de bulunup bulunmadığını anlamak için sosyal medya üzerinden bir kampanya başlatmaya karar verdi. Bu kampanya, sorunlarının çözümüne yardımcı olabileceği gibi, aynı zamanda diğer bireylerin de haklarını aramalarına destek olmayı amaçlıyordu. Yılmaz, "Hiçbir insanın kimliğinin ya da yaşamının sistem hataları yüzünden yok sayılmasını istemiyorum," diyerek bu kampanyanın önemini anlattı.
Yaşadığı durumu dostları, akrabaları ve sosyal medya aracılığıyla duyurması, Yılmaz’a 1995 yılında yürürlüğe giren "Nüfus Kanunu"na göre hakkını arama konusunda ilham verdi. Zira, bu kanun gereği bireylerin kayıtlarda doğru bir şekilde yer alması devletin yükümlülüğünde. Fakat Yılmaz, bu durum karşısında devlet organlarıyla yaşadığı iletişimin yavaşlığına ve zaman kaybına dikkat çekti. Onun için "ölü" olarak görünmek sadece psikolojik bir travma değil, aynı zamanda iş bulma, banka işlemleri gibi günlük hayatta yaşamsal tehlikelerle de mücadele anlamına geliyordu.
Murat Yılmaz, aldığı sağlık raporu sonucu avukat tutmak zorunda kaldı. Bu zorlu süreçte destek bulmanın yanı sıra, yasal süreçleri hızlandırmak adına eylemler düzenlemeye başladı. Yüzlerce insanın katıldığı eylemlerde "Ölü ilan edilen bizler varız!" sloganını atan Yılmaz, bu dramın sadece kendisi için değil, toplumun genelinde potansiyel bir sorun olduğunu vurguladı. “Böylesine kritik bir konuda hükümetin hızlı ve etkin çözüm üretmesi yerine, süreci yavaşlatması kabul edilemez.” dedi.
Yılmaz’ın yaşadığı şok olay, sadece bir hata değil; aynı zamanda bir sosyal adaletsizliğin görünmeyen yüzüdür. Yaşanan aksaklığın ardından, ilgili sosyal güvenlik kurumları ve diğer devlet yetkilileri, benzer durumların yaşanmaması için mevcut sistemin gözden geçirilmesi gerektiğini kabul etti. Ancak Yılmaz, sadece kendisi için değil, bu durumu yaşayan diğer insanlar için sürecin hızlandırılmasını talep etmeye devam etti. Bu durum, toplumsal bir bilincin oluşmasına zemin hazırlayan önemli bir olay haline gelmiştir.
Murat Yılmaz’ın mücadelesi, sistemin içinde kaybolmuş olan bireylerin yeniden kimliklerini kazanma çabası olarak dikkat çekiyor. Yılmaz’ın yaşadığı deneyim, belki de umut vaadiyle dolu bir hikaye değil ama belirsizlik ve mücadele anlayışının karamsarlığa dönüşmemesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Zira hayatta kalmak, sadece var olmak değil; aynı zamanda kimlik, sosyal varlık olabilme mücadelesidir.
Yılmaz ve benzeri durumdaki birçok bireyin sesi olmaya devam ettiğini anımsatan bu olay, aynı zamanda kişinin kendi hikayesini yazabilmesinin ne denli önemli olduğunu da gözler önüne seriyor. Her kayıtta ve her belgeyle birlikte, birinin yaşamının iplerini elinde tutan bir sistem var; bu sistemin işlemesinin en önemli şartı ise adalet ve dürüstlüktür.